Bu makalemizde, “14 Kasım Dünya Diyabet Günü” vesilesiyle, tüm dünyada ve ülkemizde her yıl artan diyabet hastalığına ve bu rahatsızlığın ciddiyetine dikkat çekmek istiyoruz.
Dünya Diyabet Günü, dünya genelinde diyabetin hızlı artışına yanıt olarak 1991 yılında Uluslararası Diyabet Federasyonu ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından başlatılmıştır. 14 Kasım, ‘Dünya Diyabet Günü’ olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Bu tarih, 1922 yılında insülini keşfeden ve o dönemde ölümcül bir hastalık olarak kabul edilen ‘Tip 1 Diyabet’ hastalarının yaşamını kurtaran Dr. Frederic Banting’in doğum günüdür.
Ülkemizde diyabet sıklığı, geçmiş yıllara göre önemli ölçüde artmış ve son çalışmalar, bu oranı %13.7’ye ulaştığını göstermiştir. Bugün, ülkemizdeki diyabetli hasta sayısının 10 milyonun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayı dünyada 587 milyon kişidir.
Diyabet hastalığı Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki şekildedir. Tip I diyabet; genellikle çocukluk ve gençlik dönemlerinde ortaya çıkar ve Türkiye’deki diyabet hastalarının yaklaşık %10’unu oluşturur. Bu durum, pankreasın insülin üreten beta hücrelerinin zarar görmesiyle oluşur. Ailede diyabet öyküsü olan veya gebelikte diyabet yaşayan bireylerde riski artar. Belirtiler arasında aşırı susama, sık idrara çıkma ve kilo kaybı yer alır. Tedavi için insülin kullanımı gereklidir, çünkü vücutta yeterli insülin bulunmamaktadır. Tip 2 diyabet; kan şekerinin yüksek seviyeleriyle seyredebilen bir hastalıktır ve son yıllarda sağlıklı beslenmeme ve hareketsiz yaşam tarzı nedeniyle artış göstermektedir. Bu diyabet türü, vücudun insülin ürettiği ancak bu insüline karşı bir direnç geliştiği durumlarda ortaya çıkar, bu da kan şekeri seviyesinin yükselmesine neden olur. Obezite ile sıkı bir bağlantısı vardır. Tip 2 diyabetin oluşumunda genetik faktörlerin yanı sıra yaşam tarzı da önemli bir rol oynar; hareketsizlik, aşırı kilo ve kontrol edilemeyen stres, bu durumu tetikleyen etkenler arasındadır.
Özellikle Tip-2 diyabette genetik faktörler oldukça etkilidir.
Diyabet eğer, pre-diyabet yani başlangıç döneminde fark edilirse hasta ömür boyu ilaca mecbur kalmamaktadır. Pre-diyabet döneminde egzersiz, diyet ve medikal tedavi üçlemesiyle yapılan tedavi ile diyabete geçiş engellenmiş olur. Ancak diyabet sonradan fark edilirse tamamen tedavi söz konusu değildir. Hasta; ilaç, egzersiz ve diyet programıyla diyabetin zararları komplikasyonlarından korunmaya çalışılır. Hastanın diyabet hakkında bilgi sahibi olması, kan şekerini düzenli olarak takip etmesi, sağlıklı beslenmesi ve yeterli düzeyde egzersiz yapması, uzun vadede ortaya çıkabilecek komplikasyon risklerini önemli ölçüde azaltır. Ayrıca, diyabetin yol açtığı yüksek kardiyovasküler hastalık riskini düşürmek için sigara içilmemesi ve tansiyon ile kolesterol seviyelerinin kontrol altında tutulması gereklidir.Tip 2 diyabet tedavisinde antidiyabetik ilaçların kullanımı, Tip 1 diyabet tedavisinde ise insülin tedavisi, şeker hastalığının ilaçlarla yönetimi için başvurulan yöntemlerdir.
Metabolik cerrahi, obezite cerrahisinin bir alt dalıdır ve bazı bireyler yüksek kiloda olmasalar bile metabolik sendrom (karaciğer yağlanması, diyabet, yüksek tansiyon) yaşayabilirler. Bu cerrahinin amacı sadece kilo kaybı değil, aynı zamanda metabolik hastalıkların iyileşmesi veya ortadan kalkmasıdır. Bu olumlu etkiler, önemli bir kilo kaybı olmadan da görülebilir. Metabolik cerrahi, başlıca gastrik bypass ve tüp mide ameliyatlarını içerir ve tedavi, hastanın biyokimyasal değerleri ve geçmişi göz önünde bulundurularak belirlenir.
Diyabeti olmayan bireylerde açlık kan şekeri 120 mg/dl'yi, tokluk kan şekeri ise 140 mg/dl'yi aşmaz; bu değerlerin üzerinde ölçüm yapılması diyabeti gösterir. Diyabet tanısı, Açlık Kan Şekeri (AKŞ) ölçümü veya Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) ile konulur. AKŞ'nin 100-125 mg/dl olması gizli şekeri (pre-diyabet) işaret ederken, 126 mg/dl ve üzeri diyabet anlamına gelir. OGTT'de iki saat sonra 140-199 mg/dl arası gizli şeker, 200 mg/dl ve üzeri ise diyabet tanısı konulmaktadır.
Unutulmamalıdır ki diyabet hastaları için yaşam tarzı değişiklikleri hayati önem taşır ve diyabetin olası komplikasyonlarının önüne geçer. Egzersiz, diyet ve sağlıklı beslenme medikal tedavilerin yanında oldukça önemli tamamlayıcılardır.